29 Nisan 2012 Pazar

SÜS BİTKİLERİNİN HASATI VE DEPOLANMASI İLE İLGİLİ TAVSİYELER


SÜS BİTKİLERİNİN HASATI VE DEPOLANMASI İLE İLGİLİ TAVSİYELER



- Çiçekler yağışlı havalarda kesilmemelidir. Böyle havalarda kolayca çürürler.

- Çiçek kesimi günün erken saatlerinde yapılmalıdır. Bu devrede bünyelerindeki su miktarı en üst seviyededir.

- Çiçek kesilirken saplar uzun ve kesitler düz olmalıdır.

- Çiçeklerin konduğu vazolar serin yerlere yerleştirilmelidir.

- Vazo içindeki çiçek saplarının çok az bir kısmı su içindeki kalmalıdır.

- Vazodaki suya (karanfil için) 15gr/lt. hesabıyla şeker katılmalıdır.

- Çiçeklerin sap uçları zaman zaman kesilmelidir.



BESİN MADDESİ NOKSANLIKLARINDA ORTAYA ÇIKAN BELİRTİLER



Besin maddeleri noksanlıklarında ortaya çıkan belirtiler gelişmenin zayıflaması, yalnız kökün gövdeye oranla daha güçlü bir gelişim göstermesidir. (ki bu durum özellikle azot için söz konusudur.) Noksanlığın uzun sürmesi durumunda ise belirtiler bitkilerin ölmesi, çiçek oluşumunun zayıflaması, çiçek sayısının azalması, çiçeklerin küçük kalmaları ve renklerinin de bozulmasıdır.

Besin maddeleri noksanlıklarında iç mekan süs bitkilerinde ortaya çıkan belirtiler aşağıda verilmiştir;



1.      Azot Noksanlığı:



Azot bitki bünyesinde mobil (hareketli) halde olup, yaşlı organlardan genç organlara kolaylıkla taşınır. Bu nedenle, azot noksanlığı belirtileri önce yaşlı yapraklarda görülür. Azot azlığı durumunda, yaşlı yapraklardaki proteinler aminoasitlere parçalanır ve genç yapraklara taşınarak orada yeniden proteinlerin sentezine katılırlar. Azot noksanlığında ilk belirti, yaşlı yapraklarda açık yeşil rengin oluşumu ve daha sonra yeşilimsi sarı, sarımsı yeşil, sarı renk olarak daha şiddetli noksanlık halinde kren rengine dönüşmeleridir. Üstteki genç yapraklar bu durumda yeşil renklerini koruyabilir, ancak normalden daha küçük hale gelirler. Aşırı azot noksanlığı durumunda kloroz bütün yaprak yüzeyini kaplar e yaşlı yapraklar nekroz oluşmadan önce genellikle dökülür. Yaprak dökümünü aşağıdan yukarıya doğru bir yön izler. Ayrıca sürgün oluşumu zayıflar, varolan sürgünler setreleşerek odunsu bir durum alır. Çiçek oluşumu da azot noksanlığından etkilenir ve noksanlığın derecesine bağlı olarak geriler. Oluşabilen çiçekler ise normalden küçük kalır ve renkleri bozulur. Genellikle azot noksanlığına çiçeklerin dayanıklılığı iyidir. Kökler gövdeye oranla daha uzun, yan kök oluşumu zayıf ve az, kök rengi beyaz olur. Azot noksanlığı belirtileri özellikle Begonia, Euphorbia, Gardenia, Primula’da çok karakteristiktir. Diğer bazı bitkiler ise azot noksanlığında daha başka karakteristik belirtiler gösterebilir. Sözgelişi:

Begonia: Yapraklar kenarlarından başlayarak kızarır ve kurur, daha sonra açık kahverenk oluşur.

Euphorbia pulcherrima: Yapraklar sarımsı yeşil, sürgün uçlarındaki yapraklar ise koyu yeşil, yaşlı yapraklarda kahverengi benekler, iç tarafa bükülme, çiçeklenme gecikmesi.

Ficus: Genç yapraklar kırmızımtırak, yaşlı yapraklar sarımsı – yeşil renk alır.

Monstera: Yapraklar aşağı doğru kıvrılır.

Rhododendron: Gelişme gerilemesi, çiçeklenme gecikmesi

Saintpaulia: Yapraklar sertleşir ve kahverengi – sarı renk alır.



2.      Fosfor Noksanlığı:



Belirtiler önce yaşlı yapraklarda başlar. İlk belirti, yaprakların parlaklığının ve cilalı görünümünün kaybolarak donuk bir renk almasıdır. Daha sonra yeşil renk arasında ve genellikle yaprağın alt tarafındaki ana damarlar boyuncu kırmızı, sarı ve mavimsi pigmentler görülmeye başlar. Noksanlık ilerledikçe bu renklenme durumu yaprakların diğer taraflarına da yayılır. Bu süre içerisinde genç yapraklar yeşil kalır, ancak çoğu kez normal büyüklüklerinin onda birine kadar küçülmüş durumdadır. Yaşlı yapraklar genellikle nekrozdan önce veya ölmeden dökülür. Eğer dökülmezlerse yaprak uçlarından nekroz başlar ve dibe doğru ilerler.

Fosfor noksanlığında gelişme zayıf, bitki sapı ince ve yan dal oluşumu azdır. Tomurcuk ve çiçek oluşumunda şiddetli zararlanma görür. Çiçekler normalden küçük ve renkleri bozuktur. Bazen erken çiçek dökümü ortaya çıkabilir. Kök gelişimi zayıf ve özellikle kılcal kök sayısı azdır. Kökler kırmızı – kahverengi görünümdedir. Yumru köklü bitkilerde de yumru oluşumu gerilemektedir. Fosfor noksanlığında bitkilerin enfeksiyon hastalıklarına yakalanma eğilimi artar. Bu belirtiler Aphelandra, Euphorbia, Gardenia ve Rhododendron’da açık olarak gözlenebilir. Bunlardan ayrı olarak aşağıdaki bitkilerde kendine özgü belirtiler ortaya çıkabilir:

Cyclamen: Normale oranla iri yumru oluşumu, yaprak sapında ölü kahverengi benekler.

Euphorbia: Yaşlı yapraklarda lekeler halinde renk açılması ve şiddetli yaprak dökümü.

Primula: Yapraklar sarı – yeşil



3.      Potasyum Noksanlığı:



Noksanlık belirtileri önce yaşlı yapraklarda başlar. Çoğu kez potasyum noksanlığı ile birlikte ortaya çıkan herhangi bir kloroz yoktur. Fakat yaprakların belirli kısımları canlı veya yeşil halden nekrotik yani kahverengi dönerler. Nekroz genellikle yaprak uçlarından veya alttaki kenarlarından başlar ve yaprak tabanına doğru ilerler. Ya da yaprak tabanında da şiddetli olmak üzere yaprak üzerinde muntazam olmayan benekler halinde başlar. Bazen bu iki görünüme birden rastlanır. Dipteki yaprakların alt tarafında ara sıra yağlı benekler oluşur ve daha sonra buralarda nekrotik alanlar ortaya çıkar. Yaprak dökümü aşağıdan yukarıya doğru olur. Başlangıçta gelişme kuvvetli ve sürgün oluşumu iyidir. Ancak çiçeklenme zamanında potasyum noksanlığı belirtileri birdenbire kendini gösterir. Bitki çok çabuk solar, tomurcuk oluşumu azalır ve çiçek büyüklüğü normal düzeye ulaşamaz, çiçek rengi soluk kalır. Kökler uzun, yan kök oluşumu azdır. Kök görünümü sarımsı renkte ve sümüksü bir durumdadır. Bitkinin mantari hatalıklara yakalanma eğilimi artar. (Begonia, Gardenia, Primula). Potasyum noksanlığında diğer bazı bitkilerde ortaya çıkan karakteristik belirtiler şöyledir.

Aechmea: Yaprak ayasında açık renkli benekler dağınık halde görülür.

Camellia: Yaprak ayasında açık kahverengi nekrozlar görülür rengi kuru doku paçacıkları görülür.

Ficus: Bu lekelerin etrafı daha koyu bir renkteki doku parçacıkları görülür. Bu lekelerin etrafı daha koyu bir renkteki dokular ile çevrilmiştir. Yaprak orta damarı sarı bir renk alır.

Monstera: Gri – kahverengi görünümünde ölü doku parçacıkları görülür.

Rhododendron: Tomurcuk oluşumu döneminde yaprak yüzeyi büyüklü küçüklü menekşe renkli lekeler ile örtülür, daha sonra bu yapraklar dökülür.



4.      Kalsiyum Noksanlığı:



Bundan önceki üç elementin tersine kalsiyum bitki bünyesinde tümüyle immobil (hareketsiz) haldedir. Yani bitki bünyesinde yaşlı organlarda genç organlara taşınmaz. Bu nedenle kalsiyum noksanlığında noksanlık belirtileri önce bitkinin genç organlarında kendini gösterir. Uçta bulanan (terminal) yapraklar herhangi bir kloroz görüntüsüne bürünmeksizin küçülür ve yaşlı yapraklar kalın ve gevrek olurlar. Büyüme noktaları çoğunlukla öldüğü gibi bitkide yeni sürgünler oluşmaz ve kök sistemi de zarar görür. Philodendron scandens ve Rhaphidophora aurea kalsiyumun bitkilerde immobilizasyonuna istisnai örneklerdir. Bu iki bitkide kalsiyum noksanlığının başlangıç belirtileri, önce alt yapraklarda küçük sarı benekler halinde kendini gösterir, daha sonra diğer yapraklara atlar. Noksanlığın daha ileri aşamalarıda hemen hemen bütün yapraklar bu belirtiyi gösterir.



5.      Magnezyum Noksanlığı:



Noksanlık belirtesi önce alttaki yaşlı yapraklarda başlar. İnce ağ şeklinde damarları olan yapraklarda noksanlık belirtisi çok özgüldür. Klorofil oluşumunun azalması nedeniyle ortaya çıkan kloroz gerçekte bronz sarısı renkte olup,  bu nedenle magnezyum noksanlığına “bronzlaşma hastalığı” da denir. Klorotik görünüm, yaprak ucunda V şeklinde yeşil alan bırakılarak ilerler ve daha sonra yaprak tabanında yine V şeklinde yeşil bir alan kalarak, orta kısımlar sararır. Noksanlık ilerledikçe yaprak uçları önce yeşil rengini yitirir, bunun dip kısımlar izler ve bu arada klorozun ilk göründüğü alttaki kenarlarda nekroz başlar. Magnezyum noksanlığında çiçek oluşumu da önemli derece de azalır ve kökler gövdeye oranla daha kısa bir görünüm alır.



6.      Kükürt Noksanlığı:



Yetiştiricilikte kükürt noksanlığı az görülür. Bunun nedeni kullanılan çeşitli gübrelerin (amonyum sülfat, potasyum sülfat ve süper fosfat) kükürt içermeleri ve bu yolla toprağa kükürt verilmiş olmasıdır. Bununla birlikte yetiştiricilerin tümüyle sıvı gübreleme programlarına dönmeleri ve kullanılan element kaynaklarının kükürt içermemesi nedeniyle kükürt noksanlığı da sorun olmaya başlamıştır. Kükürt de toprakta yıkanabilir bileşikler halinde bulunur. Ancak bitki bünyesinde hareketsizdir ve noksanlık belirtileri önce genç yapraklarda başlar. Bir ölçüde azot noksanlığına benzer, fakat azot noksanlığının tersine olarak daha genç yapraklarda ortaya çıkar. Ayrıca damarları damar aralarından daha açık bir renk alır. Bitkinin gelişimi zayıf ve kök rengi beyazdır.







7.      Demir Noksanlığı:



Demir bitki bünyesinde göreli olarak daha az hareketli durumdadır. Bu nedenle, noksanlık belirtileri genç yapraklarda yaşlı yapraklardan bir süre önce görülür ve genç yapraklar daha fazla etkilenir. Tipik demir noksanlığı yaprak damarları arasının sararması ile başlar. Damarların yeşil renklerinin korumalarına karşın, damarlar arası yeşilimsi sarı ve sarı renk alır ve sonunda krem rengine döner. Noksanlığın ilerlemesi halinde yaprak damarları da yeşil rengini yitirir ve bütün yaprak etkilenir. Yapraklar küçük ve kesintili görünümlüdür. Demir noksanlığında gelişme zayıflar. Çiçekler normalden küçük kalır ve renkleri beyaz olur. Kökler gövdeye oranla daha kısa ve kahve renklidir.



8.      Manganez Noksanlığı:



Noksanlık belirtileri genç yapraklarda başlar ve demir noksanlığına benzer. Demir noksanlığından farkı, ana ve ince damarlar boyunca yeşil renk şeritlerinin daha belirgin ve geniş olması ve damarlara yakın dokuları da kapsamasıdır. Ayrıca, yapraklarda damarlar arası sararma demir noksanlığında olduğu gibi şiddetli olmayıp, yeşilimsi sarı durumdan ileriye nadiren döner. Çoğu kez benzer yönleri nedeniyle manganez, magnezyum ve çinko noksanlıklarına ilişkin belirtiler birbirleriyle karıştırılır. Noksanlıkları halinde yapraklarda damarları arası sararma, manganezde önce genç yapraklarda görülmesine karşın, magnezyumda bu sararma önce yaşlı yapraklarda görülür. Çinkoda ise yapraklar şekil bozukluğunu da aynı zamanda gösterirler.



9.      Çinko Noksanlığı:



Çinko bitki bünyesinde hareketsizdir. Bu nedenle noksanlık belirtileri önce genç dokularda başlar. Belirti yaprakların küçülmesi şeklinde kendini gösterir. Yaprak genişliği, uzunluğuna göre daha hızlı küçülür ve yaprak uzun şekilde görülür. Boğumlar arası son derece kısalır ve uçtaki yapraklar “rozet” şeklini alır. İlginç olan başka bir nokta da yarı gölge veya gölge yerlerde yetişen bitkilerde çinko noksanlığının bol ışıkta gelişen bitkilere oranla daha kolay ortaya çıkmasıdır.



10. Bakır Noksanlığı:



Bakır bitki bünyesinde hareketsizdir. Bu nedenler noksanlık belirtileri önce genç organlarda görülür. Bakır noksanlığı bitkide büyümenin şiddetli şekilde gerilemesine neden olur. Uçtaki yapraklar küçülerek normal büyüklüklerinin beşte birine değin düşerler. Noksanlığın devam etmesi halinde uç kısımlar ölür. Çok sayıda zayıf yan sürgün oluşur. Çiçek oluşumu ve kök gelişimi de bakır noksanlığından etkilenir. Yaprakların dökülmesi yukarıdan aşağıya doğru bir yön izler. Zararlanma özellikle sıcak güneşli günlerde kendini gösterir.



11. Bor Noksanlığı:



Bor noksanlığı önce boğum aralarının kısalmasıyla kendini gösterir. Sap kısımları kalınlaşır, yapraklar küçülür ve sertleşir. Gövdede boğumların hemen altında derinleşen siyah benekler oluşur.





12. Molibden Noksanlığı:



Birçok geniş yapraklı bitkilerde molibden noksanlığına “Şerit yaprak” adı verilir. Noksanlıktan etkilenen yapraklar pürüzlü, kalın ve kösele gibidir. Yaprak kenarlı düzensiz şekilde eğilir, bükülür ve darlaşan yapraklar  kıvrılır. Molibden noksanlığı Euphorbia pulcherrima’da yeni olgunlaşan yaprakların sararması şeklinde başlar ve noksanlık ilerledikçe yaprak kenarlarında yanmalar görülebilir. Ayrıca yapraklar karakteristik şekilde yukarı doğru kıvrılır.



BESİN MADDESİ FAZLALIKLARINDA ORTAYA ÇIKAN BELİRTİLER



Besin maddeleri fazlalıkları da bitkilerde beslenme düzeninin bozulmasına yol açmakta ve ayırt edici nitelikte bazı belirtilerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Süs bitkilerinde her besin maddesinin fazlalığına sık rastlanmaz, bu açıdan besin maddeleri arasında farklar bulunmaktadır. Özellikle azot ve bor fazlalığından dolayı zararlanmalara sık sık rastlanmasına karşın, fosforun fazlalığı toprakta çeşitli yollarda ve önemli miktarda tutulması nedeniyle pek az rastlanan bir olgudur.

Besin maddeleri konsantrasyonunun fazlalığı bekti gelişimi üzerine doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki şekilde olumsuz etki yapmaktadır. Dolaylı etki, bazı besin maddeleri fazlalıklarının başka besin maddelerini alınmalarının engellemesi ve bitkilerde bu besin maddelerinin noksanlıklara neden olmasıdır. (Antagonist etki). Doğrudan etki ise, yetiştirme ortamında aşırı mineral gübre kullanımı sonucu, tuz konsantrasyonunun artarak bitkilerin su alımını etkilemesi ve dolayısıyla su düzeninin bozulmasıdır.

İç mekân süs bitkilerinde mineral gübrelerin aşırı kullanımları, besin maddeleri fazlalıklarına neden olur. Bu durumda, önce bitkilerde gelişme durur ve geriler, daha sonra yaprak kenarlarında kloroz, nekroz gibi belirtiler ortaya çıkar. Köklerde yanmalar görülür ve sonunda bitki ölebilir. Genel olarak çiçek oluşumu gecikir, bazen çiçek ortaya çıkmaz. Bitkinin veya çiçeğin dayanıklılığı azalır.

Aşağıda besin maddeleri fazlalıklarında iç mekan süs bitkilerinde ortaya çıkan zararlanmalar ayrı ayrı verilmiştir.



1.      Azot Fazlalığı:



Büyümede görülen aşırı gelişme nedeniyle dokular yumuşak olur. Yapraklar koyu yeşil renkte, büyük ve şişkindir, üstlerinde çoğunlukla nokta şeklinde kabarcıklar görülür. Genç yapraklarda şekil bozuklukları ve yaprağın bir yanının kırmızı kahverengi oluğu gözlenir. Çiçek oluşumu ve dayanıklılığı azalır, çiçeklerin renkleri bozulur. Bitkilerde hastalıklara karşı duyarlık artar. Azotlu gübrelerin aşırı kullanımı ayrıca bakır noksanlığına neden olur.



2.      Fosfor Fazlalığı:



Bitkiler klorozlu veya sarımsı yeşil renkli olur. Yaprak kenarlarında önce sarı, sonraları kahverengi kırmızı beneklenme görülür. Daha sonra beneklenen kısımlar ölür. Zararlanmalar çoğunlukla demir, çinko, bakır gibi mikro besin maddelerinin tutulmalarıyla ilgili bulunmaktadır.



3.      Potasyum Fazlalığı:

Yaşlı yapraklarda zamanından önce sararmalar görülür. Çiçekler küçük, yaprak rengi beyazımsı yeşil olur. Potasyumlu gübrelerin aşırı kullanımı bitkilerin azot, kalsiyum ve manganez alımlarının önemli derecede etkiler.



4.      Kalsiyum Fazlalığı:

Fazla kalsiyum demir, manganez ve bor gibi mikro besin maddelerinin alımlarını engeller ve bunlara ilişkin noksanlık belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olur.



5.      Magnezyum Fazlalığı:

Yetiştirme materyali olarak turbanın kullanılması halinde fazla magnezyum üründe önemli azalmalara neden olur.



6.      Kükürt Fazlalığı:

Yapraklar beyazımsı yeşil renk alır. Fazla sülfat ayrıca yaşlı yapraklarda kırmızı mor beneklerin ortaya çıkmasına neden olur.



7.      Demir Fazlalığı:

Rhododendron simsii’de her ne kadar demir noksanlığı sık görülmekle birlikte, demirin aşırısı gelişmenin zayıflamasına, çiçek oluşumunun azalmasına, yaprak uçlarının ölmesine neden olur. Demir fazlalığı belirtileri fosfor noksanlığı belirtilerine benzerlik gösterir.



8.      Manganez Fazlalığı:

Manganez fazlalığı demir noksanlığına neden olur.



9.      Çinko Fazlalığı:

Fazla çinko bitkilerde önce kloroza, sonra ölüme neden olur.



10. Bakır Fazlalığı:

Fazla bakır demir klorozuna neden olur. ayırt edici nitelik olarak, bitki yaprakları önce açık yeşil, sonraları kahverengine döner. Daha sonra ölü benekler görülen yapraklar dökülür. Bakır fazlalığı ayrıca molibdenin alımını olumsuz yönde etkiler.



11. Bor Fazlalığı:

Yaprak kenarları kıvrılır ve ölür. İleri aşamada yaprakların iç kısmında nekrozlu benekler oluşur ve yapraklar aşağıdan yukarıya doğru bir yön izleyerek dökülür. Genç yapraklarda da şekil bozuklukları ve kloroz görülür. Çiçekler ise normalden küçük ve renkleri solgun olur.



12. Klor Fazlalığı:

Yaprak uçlarında ölme ve yaprak kenarlarında yanma, yaprak renginin kahverengi ile kırmızı kahverengi arasında değişmesi klor fazlalığının tipik bir belirtisidir.

İç mekan süs bitkilerinin tuz konsantrasyonuna duyarlılık açısından aralarında farklar bulunmaktadır. Tuza duyarlılık ile bitkilerin besin maddesi gereksinimleri arasında bir ilişki vardır. Besin maddelerine gereksinimi fazla olan bitkilerin tuza duyarlılıkları az, buna karşılık besin maddelerine gereksinimi az olan bitkilerin tuza duyarlılıkları fazladır. Bir kısım bitkilerin tuza duyarlılıkları ise orta derecededir.

HASTALIKLAR

FİZYOLOJİK HASTALIKLAR



KLOROZ (SARARMA)



Kloroz, yaprakların açık yeşilden sarıya değin değişen bir renk alması, kısaca “sararma”dır. Genel olarak sararma sürgün uçlarından geriye doğru ilerler. Yapraklarda damarlar arasında oluşur. Ancak damarlar yeşil renklerini uzun süre korurlar. İleri dönemde yaprağın tümü sararır ve kenarlardan başlayarak kururlar.

Anormal madde değişimi belirtisi olan klorozun başlıca nedenleri şunlardır:

-    Özellikle kışın saksı toprağının gereğinde fazla nemli tutulması (Ficus, Gardenia, Sansevieria)

-    Saksı toprağının çok kuru kalması

-    Saksı toprağının fazla miktarda kil içermesi nedeniyle yeterli bir havalanmaya olanak vermemesi,

-    Saksı değiştirmede geç kalınması dolayısıyla bitki köklerinin keçeleşmesi,

-    Azot, magnezyum, demir, mangan gibi besin maddelerinin noksanlıkları,

-    Kalsiyum (kireç), çinko, bakır, klor gibi besin maddelerinin fazlalıkları,

-    Bazı duyarlı bitkilerin doğrudan doğruya güneş ışığı alan yerlerde bulundurulması (Monstera, Saintpaulia)

-    Bitkinin bulundurulduğu yerin sıcaklığının çok yüksek olması,

-    Bitkinin kışın soğuk yerlerde muhafaza edilmesi (Asparagus, Gardenia).

-    Bitkinin özellikle kışın orantılı nemi çok düşük yerlerde bulundurulması (Ficus)

-    Bitkinin özellikle Sonbahar ve kış aylarında çok gölge yerlerde bulundurulması (Ficus, Philodendron)

-    Bazı bitkilerde dinlenme döneminin başlaması (Caladium Hippeastrum, Sinningia, Zantedeschia)



YAPRAK UÇ VE KENARLARINDA SARARMA VE KURUMALAR



Çoğu zaman bitkilerin yaprak uçlarında ve kenarlarında sarı, kahverengi lekeler ve daha sonra kurumalar görülür. Bunun başlıca nedenleri şöyle sıralanabilir:

-    Saksı toprağının veya bitkiye verilen suyun fazla miktarda kireç içermesi (Anthurium, Gardenia)

-    Bitkinin fazla klor içeren su ile sulanması (Cyperus).

-    Saksı toprağının çok kuru bırakılması (Microcoelum, Phoenix)

-    Bitkinin bulunduğu yerin havalandırılmaması,

-    Orantılı nemin düşük olması (Caladium, Cyperus, Sinningia).

-    Potasyum noksanlığı

-    Bitkinin yakıcı güneş ışığı altında bırakılması (Sansevieria).

-    Bitkinin yoğun gölge yerlerde bulundurulması (Pilea)



YAPRAKLARDA ŞİŞKİNLİK (ÖDEM)



Bu bozukluk özellikle Pelargonium peltatum ve Kalanchoe gibi bazı saksı bitkilerinde görülür. Diğer konukçular arasında Ficus, Hedera, Pelargonium zonale ve Pilea sayılabilir.

En belirgin simptomu (belirtisi) yaprakların alt yüzünde görülen toplu iğne başı büyüklüğünde kabarcıklar veya mantarlaşmış şişkinliklerdedir. Bazen yaprağın alt yüzünün tamamı etkilenebilir. Bitkinin gelişimi normal olup, sorun yalnızca Pazar kalitesini etkileyebilir. Ödem genellikle su alımının, su kaybını aştığı durumlarda ortaya çıkar ve özellikle yaprakların alt yüzündeki stomaların çevresinde ve için su ile dolu alanlar oluşur. Bu durum çoğu kez orantılı neve toprak sıcaklığının yüksek olduğu koşullarda ortaya çıkar. Kimi zaman yapraklara yapılan püskürtmeler veya çeşitli kalıntılar yaprak yüzeyindeki stomaları ve diğer gözenekleri etkili biçimde tıkayarak bu bozukluğa neden olabilirler. Zararlanan yaprak dokularına bazen Alternaria sp., Botrytis cinerea ve Yaş çürüklük bakterileri gibi ikincil hastalık etmenleri yerleşebilir.

Bu bozukluk, öncelikle yüksek orantılı nem ve yüksük toprak sıcaklığı gibi bozukluğa neden olan çevre koşullarını düzeltmekle önlenebilir. Etkilenen bitkiler hava akımına izin verecek yerlere konulmalı, sulama daha seyrek yapılmalıdır.



ALACA YAPRAKLARIN YEŞİLE DÖNMESİ



Alaca yapraklara sahip olan bazı süs bitkilerinin yapraklarının kimi zaman daha solgun bir görünüm aldığı ve alacalı kısımların giderek yeşil renge dönüştüğü görülür. Bunun başlıca nedenleri şöyle sıralanabilir.

-    Gereğinden çok azotlu gübre verilmesi (Dracaena, Vriesea)

-    Bitkilerin yoğun gölge yerlerde bulundurulması (Aspidistra Coleus, Hedera Rhaphidophora, Sansevieria, Tradescantia, Zebrina)

-    Bitkilerin çok aydınlık yerlerde bulundurulması (Dracaena, Vriesea)

-    Bitkilerin çok serin yerlerde bulundurulması (Dracaena)



YAPRAK DÖKÜLMESİ

İç mekân süs bitkilerinde yaprakların çoğu kez nekroz oluşmadan (yaprak dokular ölmeden) önce dökülmelerine yol açan başlıca nedenler şu şekilde sıralanabilir:

-    Kışın saksı toprağının çok nemli tutulması (Ficus, Hoya, Peperomia, Saintpaulia)

-    Çiçekli halde iken bitkiye çok su verilmesi (Poinsettia)

-    Saksı toprağının çok kuru bırakılması (Rhododendron)

-    Yeterli bir havalanmaya olanak vermeyen sıkışmış saksı toprağı,

-    Saksı değiştirme sırasında köklerin çok fazla budanması,

-    Temel besin maddelerinin (N,P,K) noksanlıkları

-    Kışın bitkilerin düşük sıcaklıklarda muhafaza edilmesi (Ficus, İmpatiens, Klanchoe)

-    Çiçekli halde iken bitkinin gereği kadar sıcak bir yerde bulundurulmaması (Poinsettia)

-    Ani sıcaklık değişmeleri (Codiaeum)

-    Bitkinin özellikle kışın orantılı nemi düşük yerlerde bulundurulması (Aphelandra, Coleus, Codiaeum, Dracaena, Ficus, Peperomia, Rhaphidophora)

-    Bitkinin hava akımında bırakılması (Fuchsia)

-    Havalandırma noksanlığı (Coleus, Ficus, Fuchsia)

-    Bitkinin kışın yoğun gölge yerlerde bulundurulması (Begonia rex)



TOMURCUK OLUŞMAMASI VEYA AÇILMAMASI



Bazı süs bitkilerinde vegetatif gelişmenin iyi olmasına karşın, çiçek tomurcuklarının oluşmadığı, açılmadığı veya bu durumların geciktiği görülür. Bunu başlıca nedenleri şöyle sıralanabilir.

-    Saksı toprağının kuru tutulması

-    Azot fazlalığı

-    Fosfor ve potasyum noksanlıkları

-    Yüksek sıcaklık (Cyclamen, Saintpaulis)

-    Düşük sıcaklık (İmpatiens)

-    Orantılı nemin düşük olması

-    Bitkinin doğrudan güneş ışığı altında bırakılması (Saintpaulia)

-    Bitkinin yoğun gölgede bırakılması

-    Bazı bitkilerde dinlenme döneminin geçirilmesi (Bougainvillea)



TOMURCUK DÖKÜLMESİ



Bazı koşullarda bitkilerde çiçek tomurcuklarının oluşmasına karşı açmadan döküldükleri görülür. Bunun başlıca nedenleri şöyle sıralanabilir:

-    Saksı toprağının çok nemli tutulması (Camellia, Fuchsia, Rhododendron)

-    Saksı toprağının kuru kalması (Rhododendron)

-    Azotça zengin gübreleme sonucu sağlanan hızlı gelişme,

-    Fosfor noksanlığı

-    Bazı bitkilerin doğrudan güneş ışığı altında bırakılması (Fuchsia)

-    Yüksek sıcaklık (Camellia)

-    Düşük sıcaklık

-    Ani sıcaklık değişmeleri (Camellia, Poinsettia)

-    Hava orantılı neminin düşüklüğü,

-    Tomurcukta olan bitkinin yerinin değiştirilmesi (Camellia)

-    Bitkinin hava cereyanında bırakılması (Fuchsia)

-    Yetersiz havalandırma (Oksijen azlığı)

-    Bitkinin çok gölge yerlerde bulundurulması (Camellia)







GELİŞME GERİLİĞİ



Bitkilerin genel gelişiminde duraklamaya yol açan başlıca nendeler şu şekilde sıralanabilir:

-    Bitkinin su isteklerinin sürekli olarak düşük oranda karşılanması

-    Bitki besin maddelerinin noksanlıkları

-    Saksı değiştirmede geç kalınması sonucu toprakta besin maddelerin yitirilmesi

-    Saksı değiştirmede geç kalınmasından dolayı bitki köklerinin tüm saksıyı kaplaması ve keçeleşmesi

-    Bitkinin uzun süre gerekenden düşük sıcaklıktaki yerlerde bulundurulması

-    Bitkinin bulundurulduğu yerde orantılı nemin çok düşük olması



DİĞER FİZYOLOJİK BOZUKLUKLAR



-    Bitkilerde uzun boğum dolayısıyla yapraklarının (Philodendron, Dhaphidophora) uzun yaprak saplarını (Monstera, Saintpaulia), dallanmayan uzun sürgünlerin (Asparagus), dar ve uzun yaprakların (Sansevieria) oluşmasının nedeni, özellikle Sonbahar ve kış aylarında çok gölge yerlerde bulundurulmamalıdır.

-    Yapraklarda sarımsı veya şeffaf renkte içeri doğru çökme gösteren lekelerin oluşmasının nedeni, bitkilerin güneşli pencere kenarlarında bulundurmasıdır. (Adiantum, Begonia, Nephrolepis, Platycerium, Saintpaula, Sinningia)

-    Yapraklarda koyu kahverengi lekeler oluşmasının nedeni yapraklara su püskürtüldüğünde güneş yapmasıdır.

-    Yapraklarda kızarmaya fosfor noksanlığı neden olabilmektedir. Bazı bitkilerin fazla güneşli yerlerde bulundurulması sonucu da yapraklarda kızarmaya rastlanır. (Zebrina)

-    Yaprakların aşağıya doğru sarkmalarının nedenleri, saksı toprağının kuru bırakılması, bitkilerin çok sıcak veya çok soğuk yerlerde bulundurulması veya kök zararlanmalarıdır.

-    Genç sürgünlerde görülen kurumaların nedenleri, kışın bitkileri çok su verilmesi (Hoya), saksı toprağının çok kuru bırakılması veya orantılı nemi çok düşük yerlerde bulundurulmalardır. (Asparagus)

-    Çiçek renginde görülen bozukluğun nedenleri, bitkinin elverişsiz çevre koşullarında bulundurulması (söz gelişi, Primula’nın çok sıcak yerlerde bırakılması) ve temel maddelerinin (N, P ve K) noksanlığıdır.

-    Çiçek saplarının kısa kalmasının nedenleri, saksı toprağının çok nemli tutulması veya çok kuru bırakılması, temel besin maddelerinin noksanlığı, saksı değiştirmede geç kalınması, kuvvetli sıcaklık değişmeleri, düşük sıcaklı, çiçek sapı gelişimi sırasında sıcaklığın düşük olması, dinlenme döneminde bitkiye fazla su verilmesi veya çok sıcak ve aydınlık yerlerde bulundurulmasıdır.
Bitkilerde görülen kök ve gövde çürüklerinin nedeni genellikle kışın saksı toprağının gereğinden çok nemli tutulması (fazla sulama)dır. (Adiantum, Agave, Citrus, Gasteria, Hoya, Rhaphidophora, Saintpaulia, Sansevieria)

HASTALIK VE ZARARLILARA KARŞI MÜCADELE YÖNTEMLERİ


1. Kültürel Önlemler:



Bitkiyi hastalıktan korumak, tedavi etmekten çok daha kolaydır. Bu nedenle üretim alanında aşağıda sıralanan kültürel önlemler mutlaka alınmalı, böylece yetiştirilecek bitkilerin hastalık ve zararlılara karşı daha dayanıklı olmaları sağlanmalıdır.

- Bir bitki birkaç yıl üst üste aynı alanda üretilirse, topraktaki makro ve mikro elementlerin azalması sonucu bitkilerde fizyolojik zayıflıklar ortaya çıkar. Bundan dolayı çeşitli hastalık ve zararlılara karşı da son derece hassaslaşarak önemli ölçüde zarara uğrarlar. Bu durumda yapılacak en iyi iş; aynı alanda yetiştirilecek bitki türünü her sene veya iki sende bir değiştirmek suretiyle münavebe sistemi uygulamaktır. Ancak münavebeye girmeden önce o yerdeki hastalık etmenleri ve zararlı türler iyi bilinmelidir.

- Tek ve çok yıllık bitkilerdeki virüs hastalıklarının bir türden diğerine bulaşmasını önlemek için alan izolasyonu uygulanmalıdır. Ancak izolasyon alanları arasındaki mesafenin 300 – 500 m arasında olması gerekir.

- Üretimde kullanılacak çiçek soğanı, yumru, rizom, tohum, çelik, fide, aşı kalemi,  fidan gibi materyaller tamamen sağlıklı olduğu bilinen yerlerden alınmalıdır.

- Fideler erken ve kaliteli yetiştirilmeli, küçük saksılardan büyüklere veya bahçe ve seralara zamanında nakledilmelidir.

- Ekim ve dikimler en uygun zamanda yapılmalı, ekim ve dikim derinlikleri tekniğe uygun olmalıdır.

- Toprak işlemesi ve sulamalar zamanında yapılmalıdır.

- Toprak belli zaman aralıklarıyla potasyum, süper fosfat ve az miktarda da azot gübresi ile gübrelenmelidir.

- Yabancı otlarla mücadele muntazaman sürdürülmelidir.

- Çiçek ve tohum hasadı zamanında yapılmalıdır.

- Soğan, rizom ve yumrular havadar yer ve depolarda kurallara uygun şekilde saklanmalıdır.







2. Fiziksel Önlemler:



Kültürel önlemlere rağmen ortaya çıkacak sorunları daha az zararla atlatabilmek için fiziksel birtakım önlemlerin alınmasında zorunluluk vardır. Örneğin; bitkilerde ilk defa görülen hastalıklı yaprak, sap veya çiçek gibi kısımlar hemen toplanıp imha edilmelidir. Soğanlar kurutulmalı, depoya konmadan önce sıcak hava ile dezenfekte edilmeli ve dış zarları temizlenmelidir. Seralarda sıcaklığın artırılıp, orantılı nemin düşürülmesiyle kurşuni küf (Botrytis cinerea)’e karşı önlem alınabilir. Yine toprağın sıcak buharla dezenfekte edilmesi bir çok hastalığın çıkması ve yayılmasını önleyen etkili bir tedbirdir.





3. Biyolojik Önlemler:



Canlıları canlılara karşı kullanarak uygulanan bir mücadele yöntemidir. Günümüzde özellikle zararlı böceklere karşı yararlı böceklerin üretilip salınması veya ilaçlamalarda onların korunması ile birtakım zararlılar ve hatta hastalık etmenlerinin tahribatı önlenebilmektedir. Örneğin; bazı virüsler, kök kanseri, Pseudomonas solacearum ve Erwinia carotovora bakterileri ile kök çürüklüğü Sclerotium bataticola ve Ehizoctonia solani funguslarına karşı mücadelede bu yöntemden yararlanma mümkün olmaktadır.



4. Kimyasal (İlaçlı) Mücadele:



Zararlı ve hastalıkların önlenmesinde başvurulacak en son çare ilaçlı mücadeledir. Bunun için aşağıda belirtilen ön bilgilere ihtiyaç vardır.



a) İlaçların Hazırlanması:



Tarla, sera ve evlerdeki süs bitkilerinde kullanılan ilaçlar piyasada üç şekilde bulunur.



1.      Toz ilaçlar:

Bunlar piyasadan alındığı şekilde çeşitli tip körüklerle bitki üzerine püskürtülen ilaçlardır.



2.      Islanabilen toz (WP) ilaçları:

Toz ilaçlara nazaran daha fazla etkili madde ihtiva ettiklerinden belirli miktarları su ile karıştırıldıktan sonra kullanılan ilaçlardır. Bunun için ilacın herhangi bir hastalık veya zararlıya tavsiye edilen dozu küçük bir kabın içerisinde bir miktar su ile iyice karıştırılarak bulamaç haline getirilir. Bu bulamaç daha önceden ölçümlendirilmiş miktardaki ana suya dökülerek karıştırılır. Eğer ilaç doğrudan ana suya boşaltılarak karıştırılırsa mayide birtakım çözülmeyen ilaç topakları oluşabilir ve ilaçlamada istenen etkinin alınamadığı görülür.



3.      Sıvı İlaçlar:

Tavsiye edilen doz doğrudan doğruya ana su içerisine dökülerek karıştırılabilirler.



4.      Bordo Bulamacı:

Süs bitkileri hastalıklarına karşı geniş bir uygulama alanı olan Bordo bulamacının hazırlanması özel bir dikkat ve itina ister. Her şeyden önce Bordo bulamacının mutlaka tahta veya beton kaplarda hazırlanması gerekir. Örnek alarak % 1’lik Bordo bulamacı hazırlayalım;

50 litrelik bir tahta varilde 1 kg Göztaşı eritilir. 100 litrelik başka bir tahta varilde de 500 gram sönmemiş kireç su ile yavaş yavaş söndürülmek suretiyle eritilerek 50 litreye tamamlanır. Daha önce hazırlanan 50 litrelik göztaşı eriyiği kireçli su üzerine yavaş yavaş dökülür ve devamlı olarak karıştırılır. Hiçbir zaman kireçli su göztaşı eriyiği üzerine dökülmez. Kirecin yeterli olup olmadığını anlamak için bulamaca kırmızı turnusol kağıdı veya fenolfitalein’li kağıt batırılıp. Kırmızı turnusol kağıdı mavi, beyaz fenolfitalein’li kağıt ise kırmızı olursa bulamaç iyi demektir. Aksi olursa bulamaca bir miktar daha kireçli su ilave edilmelidir.



b) İlaçlama Tekniği:



Usulüne göre hazırlanmış olan ilacın gerçek etkisi ancak tekniğe uygun şekilde kullanılması ile ortaya çıkar. Bunun için aşağıdaki öneriler dikkatle yerine getirilmelidir.

- İlaçlamaya başlamadan önce ilaç ambalajı üzerindeki bilgiler dikkatle okunmalıdır.

- İlaç karışımı ilaçlamadan hemen önce hazırlanmalı ve bekletilmeden sarf edilmelidir. Ertesi güne bırakılan karışımın etkisi düşer.

- Islanabilen toz (WP) ve sıvı ilaçların atılmasında sırt pülverizatörü, atomizör veya tazyikli motorlu pülverizatörler kullanılmalı ve bitkinin her tarafının su ile kaplanmasına dikkat edilmelidir.

- Toz kükürt tatbikatında tozlama mutlaka körükle yapılmalı, kükürdün yapraklar üzerine toprak halinde düşmemesine dikkat edilmelidir. Ayrıca 16°C’nin altında ve 30°C’nin üstündeki sıcaklıklarda kükürt ilaçlaması yapılmalıdır.

- Gerek kükürt ve gerekse diğer toz ilaçlar özellikle öğleden önce veya akşamüzeri, tercihen havanın rüzgarsız olduğu zamanlarda atılmalıdır.

- Rüzgarlı havalarda ilaçlama zorunluluğu duyulursa ilaçlama sırasında rüzgarın arkadan gelecek şekilde olmasına özen gösterilmelidir.

- Bordo bulamacı ve bakırlı preparatlar yağışlı ve sisli havalarda kullanılmamalıdır. Aynı şekilde bitkilerin nemli olduğu zamanlarda da kullanılmaları sakıncalıdır.

- Süs bitkileri genellikle hassas bitkiler olduğundan hazırlanan ilaç önce birkaç bitkide denenmeli, yan etkisinin olmadığı görüldükten sonra uygulama genişletilmelidir.

- İlaçlı mücadelede kullanılan aletlerin mahlulü küçük zerreciklerle bitkiye püskürtmeleri sağlanmalıdır.



c) Mücadelenin Etkinliğini Yönlendiren Faktörler:



Hastalık ve zararlılara karşı uygulanacak mücadelenin etkin olabilmesi için dikkat edilecek hususları şu şekilde sıralamak mümkündür;

- Ekim veya dikimden önce toprağın sterilizasyonu veya ilaçlanması sağlanmalıdır.

- Seranın yalnız içi değil, çevresi de temiz tutulmalıdır.

- Sera ve çiçek üretilen diğer alanlarda bitki artıkları bırakılmamalı, ara yollar daima temizlenmelidir.

- Hastalıklı bitkiler ve yabancı otlar ayıklanmalı, yakılarak imha edilmelidir.

- Herhangi bir zararlı ortada yokken gelişi güzel ilaçlama yapılmamalıdır. Özellikle ihtiyaçtan fazla kullanılan organik fosforlu ilaçların çiçek gözlerinin açılmasına mani olduğu unutulmamalıdır.

- Ucuz, etkili ve doğal dengeyi bozmayacak ilaçların seçimine özen gösterilmelidir.

- Herhangi bir hastalık veya zararlıya karşı daima aynı ilaç değil, tavsiye listesinde olan ilaçlar sık sık değiştirilerek kullanılmalıdır.

- İlaçlar tavsiye edilen dozlarda kullanılmalı, kesinlikle fazlalaştırma yoluna gidilmemelidir.

- İlaçlama tekniğe uygun şekilde ve en iyi aletlerle yapılmalıdır.

- Külleme hastalığına karşı yapılan ilaçlı mücadelede yaprakların alt yüzlerinin iyice ıslanmasına özen gösterilmelidir. Zira hastalık yaprakların alt yüzünden bulaşır ve yayılır.

- Mantari hastalıklara karşı kullanılan ilaçların (Sistemik fungisitler hariç) sadece koruyucu etkiye sahip oldukları (tedavi edici değil) unutulmamalıdır.

- Kabuklu bitlere karşı yapılan ilaçlamalarda; bitki gövdesinin toprakla birleştiği yerden en uç sürgünlere kadara her tarafı ilaç tabakasıyla örtülecek şekilde ilaçlanmalıdır.

- Karanfil ve kaktüs bitkilerindeki hastalık ve zararlılara karşı kullanılan ilaçlı su içerisine mutlaka yayıcı yapıştırıcı maddelerden biri 100 litre mahlule 25 – 30 cc oranında ilave edilmelidir.

- Köklü karanfil çelikleri dikilirken önce Benlate veya Orthocide ilaçlarından biriyle hazırlanmış olan mahlüle bandırılmalı veya bu mahül can suyu olarak kullanılmalıdır.



d) İlaçların Korunması ve Zehirlenmelere Karşı Alınacak Önlemler:



- İlaçlar daima kendi kaplarında, serin ve kuru bir yerde kilit altında saklanmalıdır.

- İlaçlamaya başlamadan önce ambalajı üzerinde yazılı olan bilgi dikkatle okunmalıdır.

- İlaca çıplak elle dokunulamayacağı gibi ilaçlı suyu elle karıştırma yoluna da katiyen gidilmemelidir.

- İlaç kazara vücudun herhangi bir yerine döküldüğünde, o kısım sabunlu suyla iyice yıkanmalıdır.

- İlaçlama yapılırken mutlaka tulum giyilmeli, maske ve lastik eldiven kullanılmalıdır. Maske temin edilemediği takdirde ağız ve burun ıslak bir tülbentle örtülmelidir.

- ilaçlama sırasında sigara içilmemeli, ilaçlama biter bitmez el ve yüz bol sabunlu suyla yıkanmalıdır.

- Boşalan ilaç kapları başka amaçla kullanılmamalı, kırılarak veya ezilerek imha edilmelidir.

- İlaçlardan meydana gelen zehirlenmeler genellikle mide bulantısı, baş dönmesi, adale titremesi, kusma ve salya akması gibi belirtilerle kendini gösterir. Böyle durumlarda hasta, boğazına parmak sokularak veya tuzlu su içilerek kusturulmalı, yoğurt yedirilmeli, çiğ yumurta veya süt içirilmelidir. Eğer zehirli madde solunum yolu ile girmişse; hasta derhal açık havaya çıkarılmalı ve suni teneffüs yaptırılmalıdır.
- Zehirlenme olayı karşısında derhal bir doktora başvurarak, zehirlenmenin hangi ilaçtan ileri geldiği söylenmeli ve hatta mümkünse kullanılan ilacın ambalajı doktora götürülmelidir.