31 Ocak 2021 Pazar

Güle Güle Wİ-Fİ Hoşgeldin Lİ-Fi

Li-Fi henüz geliştirilme aşamasında olan kablosuz bağlantı teknolojisi. Prof. Harald Haas tarafından icat edilmiştir. Görünür ışık iletişimi kullananLi-Fi ile, Wi-Fi teknolojisinden yaklaşık olarak 100 kat daha hızlı veri aktarımı sağlanabileceği laboratuvar ortamında yapılan testler ile gösterilmiştir. Wi-Fi bağlantısı duvarın ötesine sinyal gönderebilirken, Li-Fi bağlantısında ışık engellendiği zaman iletişim kesilmektedir.

Li-Fi NEDİR ?

Yeni internet bağlantı teknolojisi olarak bilinen Li-Fi, radyo dalgalarını kullanmak yerine verileri iletebilmek için görünür ışık tayfını kullanıyor. Bu yöntem ile radyo dalgalı Wi-Fi bağlantılarına göre 100 kat daha hızlı internet erişimi sağlanıyor.

İlk test olarak Estonya’nın başkenti Tallinn’de bir ofis içerisinde Li-Fi bağlantı testi yapıldı. Bu test için standart bir LED lambasına benzer bir ışık kaynağı, bir internet bağlantısı ve foto dedektör gerekmektedir.

Testi gerçekleştiren Velmenni firması, Li-Fi testiniyapabilmek için uygun bir hale getirilen ampül sayesinde 1 Gbps ( saniyede 1 Gigabit ) internet hızına ulaşmayı başardı. Bu testin ardından laboratuar testleri ile bu yöntem geliştirilerek 225 Gbps ( saniyede 225 Gigabit ) kadar internet hızına ulaşılabileceği ispatlanmış oldu.

lte-li-fi
Li-Fi NE ZAMAN GELECEK ?

Şuanda test aşaması tamamlanıp geliştirme sürecine giren Li-Fi, Vellmenni yöneticisi olan Deepak Solanki tarafından yapılan açıklamada “üç yıl” içerisinde tam anlamı ile kullanılabileceğini belirtti.

İlk olarak Avrupa ve Orta Doğu’da kullanılabileceği belirtilen bu teknoloji normal internet hızına göre kat kat fazla erişim imkanı sağladığı için insanların talebi bu teknolojiye çok fazla olacak gibi.

Li-Fi AVANTAJLARI NELERDİR ?

Li-Fi’nin en büyük avantajı Wi-Fi teknolojisi gibi diğer sinyallerden etkilenmeden iletişim kurması. Bu nedenle uçaklar gibi sinyallerin karışma olasılığı bulunan yerlerde de Li-Fi teknolojisikullanılabilecek.

Ancak eksi yönü olarak da güneş ışığı sinyalini bozacağı için şimdilik dışarıda kullanılamıyor. Ayrıca bu teknoloji duvardan da geçemediği için sadece “aynı ortam” içerisinde iletişimde kalabiliyor. Tabii ki teknoloji henüz çok yeni olduğu için gelişme aşamalarında mutlaka bu sorunlara çözümler bulunacaktır.

Görünür Işık Tayfı Nedir ?

Işık tayfı, beyaz bir ışığın prizmadan geçerken kırılması ile oluşan renklerin dalga boyları ve frekanslarını sıralayarak elde etmesinden ortaya çıkmaktadır. Bu ışık tayfı insan gözü tarafından görülebildiği gibi, tayfın ortasında yer alan ışığın seçilmesi biraz zorlaşıyor.


Kaynak http://ikumcs.com/gule-gule-wifi-hosgeldin-lifi/

30 Aralık 2013 Pazartesi

Dünyada 1,3 milyar ton gıda israf ediliyor

Müsteşar Mirmahmutoğulları, Hububat Tedarikçileri Derneği (HUBUDER) tarafından Hilton Otel'de gerçekleştirilen Hububat Piyasalarının Geleceği ve Hububat Ticaretinin Türkiye Mamul Madde İhracatındaki Rolü konulu toplantıda yaptığı konuşmada, yılda yaklaşık 1 trilyon dolar değerinde 1,3 milyar ton gıdanın israf edildiğini bildirdi.


Müsteşar Mirmahmutoğulları, ülkelerin gündemindeki en önemli konulardan birinin gıda güvenliği olduğunu söyledi. Tarım arazilerinin miras yoluyla parçalanmasının sektör açısından büyük sorun teşkil ettiğini belirten Müsteşar Mirmahmutoğulları, yaptıkları düzenlemelerle bunun önüne geçmeye çalıştıklarını anlattı. Fosil kaynakların her geçen gün azalması nedeniyle bazı gıda ürünlerinin enerji üretiminde kullanıldığına dikkat çekerek, ABD'de üretilen mısırın yüzde 40'ının biyoetanol yapımında kullanıldığını kaydetti.
Türkiye'nin tarımsal üretimde son 10 yılda ciddi yol aldığını dile getiren Müsteşar Mirmahmutoğulları, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının bu alanda verdiği desteklerin devam edeceğini söyledi.

“Toprak Mahsûlleri Ofisi (TMO) Genel Müdürü Mesut Köse de Türkiye'nin kendine yetecek hububatı fazlasıyla ürettiğini belirterek, üretimin bir kısmının da dünyanın çeşitli ülkelerine ihraç edildiğini ifade etti. Dünyada artan nüfusa bağlı olarak gıda ve enerji ihtiyacının arttığını vurgulayan Köse, "İnsan ve hayvan beslenmesinde kullanılan hububat gittikçe daha yüksek oranda enerji üretiminde kullanılıyor. Dünyada üretilen hububatın yaklaşık 1,1 milyar tonu insan beslenmesinde, 825 milyon t

22 Ocak 2013 Salı

Yabancı Otlar İle Mücadele Yöntemleri Ve Diğer Uygulamalar




Yabancı otlar ile mücadelede temel amaç hiçbir zaman türün tamamen ortadan kaldırılması değildir. Birçok farklı yöntemin kullanıldığı mücadelede bazı durumlarda birkaç yöntemin bir arada uygulanması daha iyi sonuçlar verebilir. Yabancı otlar ile mücadelede ilk uygulama bitkilerin ekim döneminin normal süre öncesinde biraz öne ya da geriye alınması ile sağlanabilir. Bu sayede bitkiyi etkileyen yabancı otların etkisi olabildiğince azaltılacaktır. Ayrıca bir diğer etkili yöntem yabancı otlara yönelik rekabet gücü yüksek bitki türlerinin kullanılmasıdır. Yabancı otlar ile mücadelede kültürel mücadele, mekanik mücadele, fiziksel mücadele, kimyasal mücadele, biyolojik mücadele gibi farklı uygulama yöntemleri bulunmaktadır. Yazımızda kısaca bu uygulamalar hakkında bilgiler bulabilirsiniz.
1) Kültürel Mücadele
Kültürel mücadelede ilk uygulama yabancı otların tohumlarının, bitki tohumuna karışmasını önlemek olacaktır. Ayrıca ekim döneminde kullanılan tohumların temiz olması da önemlidir.
Hasat sonrası ortaya çıkan atıklar mutlaka tarladan temizlenmelidir. Bunun nedeni birçok yabancı ot tohumunun bu atıklar içerisinde yer alıyor olmasıdır.
Kullanılan gübreler mutlaka yeterince fermente edilmiş olmalıdır. Ayrıca kullanılan aletlerin temizlenmesi de bir diğer kültürel önlem olarak görülebilir.
2) Mekanik Mücadele
Mekanik mücadelede yabancı otların bulunduğu bölgelerde uygulanabilecek en iyi yöntem otları yakmak, aşırı su vermek ve biçmektir. Ancak tüm bu uygulamaları ortamda bitkiler bulunmuyorsa uygulamanız gerekmektedir.
3) Fiziksel Mücadele
Bilinen yöntemler arasında aktif olarak uygulanan tek yöntem sıcaklık uygulamasıdır. Yani toprağın sıcaklığının artırılmasını sağlamaktır. Peki, bunu nasıl yapabilirsiniz? Birçok üreticinin uyguladığı gibi toprağın üzerine yaz aylarında örtülecek koyu renkli plastik örtüler ile toprak sıcaklığı artırılabilir. Işık alamayan ve fazla sıcaklığı sevmeyen yabancı otlar gelişim gösteremeyerek zarar görmeye başlayacaktır.
4) Biyolojik Mücadele
Biyolojik mücadelenin temel amacı üretimde ekonomik değerlerin zarar görmesini önlemektir. Bu amaçla yabancı ot türleri ile beslenen böcek veya patojenlerden yardım alınabilir. Genellikle yabancı otlar üzerinde kullanılan organizmalar arasında virüs, fungus, bakteri, böcekler bulunmaktadır. Ancak biyolojik mücadelenin verimli ve başarılı olabilmesi için mutlaka kullanılan organizma ile yabancı otun uyum sağlaması gerekmektedir. Bir diğer önemli husus ise kullanılan organizmanın ortama adaptasyon sağlayıp sağlayamayacağıdır. Eğer organizma ortama uyum sağlarsa gelecekte de koruyucu bir etki yaratacaktır.
5) Kimyasal mücadele
Günümüzde yabancı otlara karşı kullanılan yöntemler arasında kimyasal mücadele en sık tercih edilenidir. Kimyasal mücadele yöntemleri arasında total herbisitler, selektif herbisitler gibi iki farklı uygulama ile karşılaşabiliriz. Kısaca bu uygulamaları açıklamak gerekirse;
• Total Herbisitler uygulandığı bölgede tür ayırt etmeksizin tüm bitkileri etkileyen bir kimyasal uygulamadır. Bu özelliğinden dolayı genellikle sadece yol vb bölgelerde istenmeyen türlerin kaldırılması için kullanılmaktadır.
• Selektif Herbisitler ise bitkilerin bulunduğu bölgelerde uygulanan kimyasal bir yöntemdir. Selektif Herbisitler ile sadece yabancı ot türleri ortadan kaldırılacak ve diğer bitki türleri zarar görmeyecektir.

Solucan Gübresi ve Solucan Gübresi Üretimi

Solucan gübresi, tüm gübreler içerisinde en iyi ve en sağlıklı olmasıyla bilinmektedir. ABD başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde de 50 yılı aşkın kullanılan solucan gübreleri, solucanların özel olarak beslenmesi ve dışkılarının alınıp gübre olarak kullanılması ile açıklanıyor.
Son dönemde ülkemizde de popüler olmaya başlayan solucan gübresi sahip olduğu niteliklerden dolayı “Siyah Altın” olarak tanımlanmaktadır. Solucan gübresinin saksı topraklarında %20 ya da daha az miktarlarda kullanılması yeterlidir. Daha üst miktarlarda kullanılması bir zarar meydana getirmese de gübrenin boşa harcanmasına neden olmaktadır. %100 toprak kokan solucan gübresi, oldukça yararlı ve üstün niteliklere sahiptir. Topraktan olabildiği gibi su ile karıştırılarak yapraklara sıkmak suretiyle kullanılması da mümkündür.
solucan gübresi yapımı
solucan gübresi yapımı

Evde solucan üretmek mümkün mü?
Avrupa ve Amerika’da bazı alanlarda solucan gübresi sıkça kullanılmaktadır. Evlerde de solucan gübresi üretmek mümkün olsa da yaydığı koku ve musallat olan sineklerden dolayı rahatsızlık uyandırmaktadır. Solucan gübresi üretimi için bahçeye sahip olmanız daha uygun olacaktır. Ayrıca kutularda çeşitli enfeksiyonların oluşma riski olması, kapalı ortamlarda solucanların ölmesi üretimi zorlaştıracaktır.
Bahçe toprağı altında solucan gübresi üretilebilir mi?
Ilıman iklime sahip bölgelerde her dönem solucan gübresi yapılabilmektedir. Solucan gübresi üretimi için uygun olanların kırmızı solucanlar olduğu bilinmektedir. Birçok bahçede yer alsalar da bulamamanız durumunda başka bir yerden temin etmeniz mümkün.
Solucanların gübre oluşturması için neler verilmeli?
  • Sebze ve meyvelerden artan artıklar,
  • Bozulmuş yemekler, meyveler.
  • Çay posaları ve kahve telveleri,
  • Yumurta kabukları(parçalanmış)
  • Bayat ve bozulmuş ekmek/hamurişleri,
  • Gazete kağıtları, elektrikli süpürgede birikenler,
  • Saç ve sakal kırıkları,
  • Kullanılmış tuvalet kağıtları,
  • Hayvan dışkıları,
  • Yalnızca bu artıkları solucanlara vermek gübre yapımı için yeterli değildir. Mevsimsel şartların olgunlaşması ve uygunluğu da önemlidir. Yağış olmayan dönemlerde toprağın sık, sık sulanması gerekmektedir. Ayrıca aşırı soğuk havalarda olumsuz etki yaratabilmektedir.
Ayrıca vermiş olduğunuz tüm artıkların da bozulmuş olması gübre yapımını ve solucanların bu artıkları yemesini sağlamaktadır.
Artıkların gübre haline gelme aşamaları nelerdir?
Artık ya da çöplerin solucanlar tarafından gübre haline getirilmeleri aşağıda ki aşamalar altında gerçekleşmektedir.
Çöplerin ve artıkların bozulmuş olması, kokuşmaya başlamaları.
Solucanlar tarafından artıkların yenilmesi.
Solucanların artıkları yedikten sonra dışkılaması ve
Dışkıda fermantasyonun tamamlanması.
Artık ve çöplerin solucanlar tarafından yenebilir hale gelmesi ortalama 2 hafta sürerken, dışkılamanın ve gübre haline gelmenin ortalama süresi ise 1 1.5 aydır.
Solucan gübresinde hasat nasıl yapılır? Solucan gübresinden nasıl faydalanılır?
İlk 3 4 ay geçtikten sonra ihtiyaç duyduğunuz ölçüde bu bölgeden aldığınız toprakları gübre amacıyla kullanabilirsiniz. Ancak toprakların içerisinde solucan ve artıkların kalmamasına dikkat etmelisiniz. Bunun için kurutmamak şartıyla toprağın bekletilmesi (2 hafta kadar) yeterlidir. Bu süre içerisinde küçük solucanlar büyüyecek ve ayıklamak daha kolay olacaktır.
Bahçe içerisinde alanınız geniş ise kademe, kademe ilerleyerek solucanlar ve gübresinden faydalanabilirsiniz. Çöplerin belirli dönemlerde farklı bölgelere gömülmesi ve mümkün olduğunca solucanların bu alanlara yönlenmesinin sağlanması yararlı olacaktır.
Solucan gübresi yaptığını alanları solucan ile beslenen canlılara karşı korumayı unutmayın. Zaman içerisinde solucanların sayısı arttıkça, ürettiğiniz gübre miktarı artacak, üretim süresi azalacaktır.

Kaynak  Tarımblog | Tarımsal Bilgi Arşivi

29 Nisan 2012 Pazar

SÜS BİTKİLERİNİN HASATI VE DEPOLANMASI İLE İLGİLİ TAVSİYELER


SÜS BİTKİLERİNİN HASATI VE DEPOLANMASI İLE İLGİLİ TAVSİYELER



- Çiçekler yağışlı havalarda kesilmemelidir. Böyle havalarda kolayca çürürler.

- Çiçek kesimi günün erken saatlerinde yapılmalıdır. Bu devrede bünyelerindeki su miktarı en üst seviyededir.

- Çiçek kesilirken saplar uzun ve kesitler düz olmalıdır.

- Çiçeklerin konduğu vazolar serin yerlere yerleştirilmelidir.

- Vazo içindeki çiçek saplarının çok az bir kısmı su içindeki kalmalıdır.

- Vazodaki suya (karanfil için) 15gr/lt. hesabıyla şeker katılmalıdır.

- Çiçeklerin sap uçları zaman zaman kesilmelidir.



BESİN MADDESİ NOKSANLIKLARINDA ORTAYA ÇIKAN BELİRTİLER



Besin maddeleri noksanlıklarında ortaya çıkan belirtiler gelişmenin zayıflaması, yalnız kökün gövdeye oranla daha güçlü bir gelişim göstermesidir. (ki bu durum özellikle azot için söz konusudur.) Noksanlığın uzun sürmesi durumunda ise belirtiler bitkilerin ölmesi, çiçek oluşumunun zayıflaması, çiçek sayısının azalması, çiçeklerin küçük kalmaları ve renklerinin de bozulmasıdır.

Besin maddeleri noksanlıklarında iç mekan süs bitkilerinde ortaya çıkan belirtiler aşağıda verilmiştir;



1.      Azot Noksanlığı:



Azot bitki bünyesinde mobil (hareketli) halde olup, yaşlı organlardan genç organlara kolaylıkla taşınır. Bu nedenle, azot noksanlığı belirtileri önce yaşlı yapraklarda görülür. Azot azlığı durumunda, yaşlı yapraklardaki proteinler aminoasitlere parçalanır ve genç yapraklara taşınarak orada yeniden proteinlerin sentezine katılırlar. Azot noksanlığında ilk belirti, yaşlı yapraklarda açık yeşil rengin oluşumu ve daha sonra yeşilimsi sarı, sarımsı yeşil, sarı renk olarak daha şiddetli noksanlık halinde kren rengine dönüşmeleridir. Üstteki genç yapraklar bu durumda yeşil renklerini koruyabilir, ancak normalden daha küçük hale gelirler. Aşırı azot noksanlığı durumunda kloroz bütün yaprak yüzeyini kaplar e yaşlı yapraklar nekroz oluşmadan önce genellikle dökülür. Yaprak dökümünü aşağıdan yukarıya doğru bir yön izler. Ayrıca sürgün oluşumu zayıflar, varolan sürgünler setreleşerek odunsu bir durum alır. Çiçek oluşumu da azot noksanlığından etkilenir ve noksanlığın derecesine bağlı olarak geriler. Oluşabilen çiçekler ise normalden küçük kalır ve renkleri bozulur. Genellikle azot noksanlığına çiçeklerin dayanıklılığı iyidir. Kökler gövdeye oranla daha uzun, yan kök oluşumu zayıf ve az, kök rengi beyaz olur. Azot noksanlığı belirtileri özellikle Begonia, Euphorbia, Gardenia, Primula’da çok karakteristiktir. Diğer bazı bitkiler ise azot noksanlığında daha başka karakteristik belirtiler gösterebilir. Sözgelişi:

Begonia: Yapraklar kenarlarından başlayarak kızarır ve kurur, daha sonra açık kahverenk oluşur.

Euphorbia pulcherrima: Yapraklar sarımsı yeşil, sürgün uçlarındaki yapraklar ise koyu yeşil, yaşlı yapraklarda kahverengi benekler, iç tarafa bükülme, çiçeklenme gecikmesi.

Ficus: Genç yapraklar kırmızımtırak, yaşlı yapraklar sarımsı – yeşil renk alır.

Monstera: Yapraklar aşağı doğru kıvrılır.

Rhododendron: Gelişme gerilemesi, çiçeklenme gecikmesi

Saintpaulia: Yapraklar sertleşir ve kahverengi – sarı renk alır.



2.      Fosfor Noksanlığı:



Belirtiler önce yaşlı yapraklarda başlar. İlk belirti, yaprakların parlaklığının ve cilalı görünümünün kaybolarak donuk bir renk almasıdır. Daha sonra yeşil renk arasında ve genellikle yaprağın alt tarafındaki ana damarlar boyuncu kırmızı, sarı ve mavimsi pigmentler görülmeye başlar. Noksanlık ilerledikçe bu renklenme durumu yaprakların diğer taraflarına da yayılır. Bu süre içerisinde genç yapraklar yeşil kalır, ancak çoğu kez normal büyüklüklerinin onda birine kadar küçülmüş durumdadır. Yaşlı yapraklar genellikle nekrozdan önce veya ölmeden dökülür. Eğer dökülmezlerse yaprak uçlarından nekroz başlar ve dibe doğru ilerler.

Fosfor noksanlığında gelişme zayıf, bitki sapı ince ve yan dal oluşumu azdır. Tomurcuk ve çiçek oluşumunda şiddetli zararlanma görür. Çiçekler normalden küçük ve renkleri bozuktur. Bazen erken çiçek dökümü ortaya çıkabilir. Kök gelişimi zayıf ve özellikle kılcal kök sayısı azdır. Kökler kırmızı – kahverengi görünümdedir. Yumru köklü bitkilerde de yumru oluşumu gerilemektedir. Fosfor noksanlığında bitkilerin enfeksiyon hastalıklarına yakalanma eğilimi artar. Bu belirtiler Aphelandra, Euphorbia, Gardenia ve Rhododendron’da açık olarak gözlenebilir. Bunlardan ayrı olarak aşağıdaki bitkilerde kendine özgü belirtiler ortaya çıkabilir:

Cyclamen: Normale oranla iri yumru oluşumu, yaprak sapında ölü kahverengi benekler.

Euphorbia: Yaşlı yapraklarda lekeler halinde renk açılması ve şiddetli yaprak dökümü.

Primula: Yapraklar sarı – yeşil



3.      Potasyum Noksanlığı:



Noksanlık belirtileri önce yaşlı yapraklarda başlar. Çoğu kez potasyum noksanlığı ile birlikte ortaya çıkan herhangi bir kloroz yoktur. Fakat yaprakların belirli kısımları canlı veya yeşil halden nekrotik yani kahverengi dönerler. Nekroz genellikle yaprak uçlarından veya alttaki kenarlarından başlar ve yaprak tabanına doğru ilerler. Ya da yaprak tabanında da şiddetli olmak üzere yaprak üzerinde muntazam olmayan benekler halinde başlar. Bazen bu iki görünüme birden rastlanır. Dipteki yaprakların alt tarafında ara sıra yağlı benekler oluşur ve daha sonra buralarda nekrotik alanlar ortaya çıkar. Yaprak dökümü aşağıdan yukarıya doğru olur. Başlangıçta gelişme kuvvetli ve sürgün oluşumu iyidir. Ancak çiçeklenme zamanında potasyum noksanlığı belirtileri birdenbire kendini gösterir. Bitki çok çabuk solar, tomurcuk oluşumu azalır ve çiçek büyüklüğü normal düzeye ulaşamaz, çiçek rengi soluk kalır. Kökler uzun, yan kök oluşumu azdır. Kök görünümü sarımsı renkte ve sümüksü bir durumdadır. Bitkinin mantari hatalıklara yakalanma eğilimi artar. (Begonia, Gardenia, Primula). Potasyum noksanlığında diğer bazı bitkilerde ortaya çıkan karakteristik belirtiler şöyledir.

Aechmea: Yaprak ayasında açık renkli benekler dağınık halde görülür.

Camellia: Yaprak ayasında açık kahverengi nekrozlar görülür rengi kuru doku paçacıkları görülür.

Ficus: Bu lekelerin etrafı daha koyu bir renkteki doku parçacıkları görülür. Bu lekelerin etrafı daha koyu bir renkteki dokular ile çevrilmiştir. Yaprak orta damarı sarı bir renk alır.

Monstera: Gri – kahverengi görünümünde ölü doku parçacıkları görülür.

Rhododendron: Tomurcuk oluşumu döneminde yaprak yüzeyi büyüklü küçüklü menekşe renkli lekeler ile örtülür, daha sonra bu yapraklar dökülür.



4.      Kalsiyum Noksanlığı:



Bundan önceki üç elementin tersine kalsiyum bitki bünyesinde tümüyle immobil (hareketsiz) haldedir. Yani bitki bünyesinde yaşlı organlarda genç organlara taşınmaz. Bu nedenle kalsiyum noksanlığında noksanlık belirtileri önce bitkinin genç organlarında kendini gösterir. Uçta bulanan (terminal) yapraklar herhangi bir kloroz görüntüsüne bürünmeksizin küçülür ve yaşlı yapraklar kalın ve gevrek olurlar. Büyüme noktaları çoğunlukla öldüğü gibi bitkide yeni sürgünler oluşmaz ve kök sistemi de zarar görür. Philodendron scandens ve Rhaphidophora aurea kalsiyumun bitkilerde immobilizasyonuna istisnai örneklerdir. Bu iki bitkide kalsiyum noksanlığının başlangıç belirtileri, önce alt yapraklarda küçük sarı benekler halinde kendini gösterir, daha sonra diğer yapraklara atlar. Noksanlığın daha ileri aşamalarıda hemen hemen bütün yapraklar bu belirtiyi gösterir.



5.      Magnezyum Noksanlığı:



Noksanlık belirtesi önce alttaki yaşlı yapraklarda başlar. İnce ağ şeklinde damarları olan yapraklarda noksanlık belirtisi çok özgüldür. Klorofil oluşumunun azalması nedeniyle ortaya çıkan kloroz gerçekte bronz sarısı renkte olup,  bu nedenle magnezyum noksanlığına “bronzlaşma hastalığı” da denir. Klorotik görünüm, yaprak ucunda V şeklinde yeşil alan bırakılarak ilerler ve daha sonra yaprak tabanında yine V şeklinde yeşil bir alan kalarak, orta kısımlar sararır. Noksanlık ilerledikçe yaprak uçları önce yeşil rengini yitirir, bunun dip kısımlar izler ve bu arada klorozun ilk göründüğü alttaki kenarlarda nekroz başlar. Magnezyum noksanlığında çiçek oluşumu da önemli derece de azalır ve kökler gövdeye oranla daha kısa bir görünüm alır.



6.      Kükürt Noksanlığı:



Yetiştiricilikte kükürt noksanlığı az görülür. Bunun nedeni kullanılan çeşitli gübrelerin (amonyum sülfat, potasyum sülfat ve süper fosfat) kükürt içermeleri ve bu yolla toprağa kükürt verilmiş olmasıdır. Bununla birlikte yetiştiricilerin tümüyle sıvı gübreleme programlarına dönmeleri ve kullanılan element kaynaklarının kükürt içermemesi nedeniyle kükürt noksanlığı da sorun olmaya başlamıştır. Kükürt de toprakta yıkanabilir bileşikler halinde bulunur. Ancak bitki bünyesinde hareketsizdir ve noksanlık belirtileri önce genç yapraklarda başlar. Bir ölçüde azot noksanlığına benzer, fakat azot noksanlığının tersine olarak daha genç yapraklarda ortaya çıkar. Ayrıca damarları damar aralarından daha açık bir renk alır. Bitkinin gelişimi zayıf ve kök rengi beyazdır.







7.      Demir Noksanlığı:



Demir bitki bünyesinde göreli olarak daha az hareketli durumdadır. Bu nedenle, noksanlık belirtileri genç yapraklarda yaşlı yapraklardan bir süre önce görülür ve genç yapraklar daha fazla etkilenir. Tipik demir noksanlığı yaprak damarları arasının sararması ile başlar. Damarların yeşil renklerinin korumalarına karşın, damarlar arası yeşilimsi sarı ve sarı renk alır ve sonunda krem rengine döner. Noksanlığın ilerlemesi halinde yaprak damarları da yeşil rengini yitirir ve bütün yaprak etkilenir. Yapraklar küçük ve kesintili görünümlüdür. Demir noksanlığında gelişme zayıflar. Çiçekler normalden küçük kalır ve renkleri beyaz olur. Kökler gövdeye oranla daha kısa ve kahve renklidir.



8.      Manganez Noksanlığı:



Noksanlık belirtileri genç yapraklarda başlar ve demir noksanlığına benzer. Demir noksanlığından farkı, ana ve ince damarlar boyunca yeşil renk şeritlerinin daha belirgin ve geniş olması ve damarlara yakın dokuları da kapsamasıdır. Ayrıca, yapraklarda damarlar arası sararma demir noksanlığında olduğu gibi şiddetli olmayıp, yeşilimsi sarı durumdan ileriye nadiren döner. Çoğu kez benzer yönleri nedeniyle manganez, magnezyum ve çinko noksanlıklarına ilişkin belirtiler birbirleriyle karıştırılır. Noksanlıkları halinde yapraklarda damarları arası sararma, manganezde önce genç yapraklarda görülmesine karşın, magnezyumda bu sararma önce yaşlı yapraklarda görülür. Çinkoda ise yapraklar şekil bozukluğunu da aynı zamanda gösterirler.



9.      Çinko Noksanlığı:



Çinko bitki bünyesinde hareketsizdir. Bu nedenle noksanlık belirtileri önce genç dokularda başlar. Belirti yaprakların küçülmesi şeklinde kendini gösterir. Yaprak genişliği, uzunluğuna göre daha hızlı küçülür ve yaprak uzun şekilde görülür. Boğumlar arası son derece kısalır ve uçtaki yapraklar “rozet” şeklini alır. İlginç olan başka bir nokta da yarı gölge veya gölge yerlerde yetişen bitkilerde çinko noksanlığının bol ışıkta gelişen bitkilere oranla daha kolay ortaya çıkmasıdır.



10. Bakır Noksanlığı:



Bakır bitki bünyesinde hareketsizdir. Bu nedenler noksanlık belirtileri önce genç organlarda görülür. Bakır noksanlığı bitkide büyümenin şiddetli şekilde gerilemesine neden olur. Uçtaki yapraklar küçülerek normal büyüklüklerinin beşte birine değin düşerler. Noksanlığın devam etmesi halinde uç kısımlar ölür. Çok sayıda zayıf yan sürgün oluşur. Çiçek oluşumu ve kök gelişimi de bakır noksanlığından etkilenir. Yaprakların dökülmesi yukarıdan aşağıya doğru bir yön izler. Zararlanma özellikle sıcak güneşli günlerde kendini gösterir.



11. Bor Noksanlığı:



Bor noksanlığı önce boğum aralarının kısalmasıyla kendini gösterir. Sap kısımları kalınlaşır, yapraklar küçülür ve sertleşir. Gövdede boğumların hemen altında derinleşen siyah benekler oluşur.





12. Molibden Noksanlığı:



Birçok geniş yapraklı bitkilerde molibden noksanlığına “Şerit yaprak” adı verilir. Noksanlıktan etkilenen yapraklar pürüzlü, kalın ve kösele gibidir. Yaprak kenarlı düzensiz şekilde eğilir, bükülür ve darlaşan yapraklar  kıvrılır. Molibden noksanlığı Euphorbia pulcherrima’da yeni olgunlaşan yaprakların sararması şeklinde başlar ve noksanlık ilerledikçe yaprak kenarlarında yanmalar görülebilir. Ayrıca yapraklar karakteristik şekilde yukarı doğru kıvrılır.



BESİN MADDESİ FAZLALIKLARINDA ORTAYA ÇIKAN BELİRTİLER



Besin maddeleri fazlalıkları da bitkilerde beslenme düzeninin bozulmasına yol açmakta ve ayırt edici nitelikte bazı belirtilerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Süs bitkilerinde her besin maddesinin fazlalığına sık rastlanmaz, bu açıdan besin maddeleri arasında farklar bulunmaktadır. Özellikle azot ve bor fazlalığından dolayı zararlanmalara sık sık rastlanmasına karşın, fosforun fazlalığı toprakta çeşitli yollarda ve önemli miktarda tutulması nedeniyle pek az rastlanan bir olgudur.

Besin maddeleri konsantrasyonunun fazlalığı bekti gelişimi üzerine doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki şekilde olumsuz etki yapmaktadır. Dolaylı etki, bazı besin maddeleri fazlalıklarının başka besin maddelerini alınmalarının engellemesi ve bitkilerde bu besin maddelerinin noksanlıklara neden olmasıdır. (Antagonist etki). Doğrudan etki ise, yetiştirme ortamında aşırı mineral gübre kullanımı sonucu, tuz konsantrasyonunun artarak bitkilerin su alımını etkilemesi ve dolayısıyla su düzeninin bozulmasıdır.

İç mekân süs bitkilerinde mineral gübrelerin aşırı kullanımları, besin maddeleri fazlalıklarına neden olur. Bu durumda, önce bitkilerde gelişme durur ve geriler, daha sonra yaprak kenarlarında kloroz, nekroz gibi belirtiler ortaya çıkar. Köklerde yanmalar görülür ve sonunda bitki ölebilir. Genel olarak çiçek oluşumu gecikir, bazen çiçek ortaya çıkmaz. Bitkinin veya çiçeğin dayanıklılığı azalır.

Aşağıda besin maddeleri fazlalıklarında iç mekan süs bitkilerinde ortaya çıkan zararlanmalar ayrı ayrı verilmiştir.



1.      Azot Fazlalığı:



Büyümede görülen aşırı gelişme nedeniyle dokular yumuşak olur. Yapraklar koyu yeşil renkte, büyük ve şişkindir, üstlerinde çoğunlukla nokta şeklinde kabarcıklar görülür. Genç yapraklarda şekil bozuklukları ve yaprağın bir yanının kırmızı kahverengi oluğu gözlenir. Çiçek oluşumu ve dayanıklılığı azalır, çiçeklerin renkleri bozulur. Bitkilerde hastalıklara karşı duyarlık artar. Azotlu gübrelerin aşırı kullanımı ayrıca bakır noksanlığına neden olur.



2.      Fosfor Fazlalığı:



Bitkiler klorozlu veya sarımsı yeşil renkli olur. Yaprak kenarlarında önce sarı, sonraları kahverengi kırmızı beneklenme görülür. Daha sonra beneklenen kısımlar ölür. Zararlanmalar çoğunlukla demir, çinko, bakır gibi mikro besin maddelerinin tutulmalarıyla ilgili bulunmaktadır.



3.      Potasyum Fazlalığı:

Yaşlı yapraklarda zamanından önce sararmalar görülür. Çiçekler küçük, yaprak rengi beyazımsı yeşil olur. Potasyumlu gübrelerin aşırı kullanımı bitkilerin azot, kalsiyum ve manganez alımlarının önemli derecede etkiler.



4.      Kalsiyum Fazlalığı:

Fazla kalsiyum demir, manganez ve bor gibi mikro besin maddelerinin alımlarını engeller ve bunlara ilişkin noksanlık belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olur.



5.      Magnezyum Fazlalığı:

Yetiştirme materyali olarak turbanın kullanılması halinde fazla magnezyum üründe önemli azalmalara neden olur.



6.      Kükürt Fazlalığı:

Yapraklar beyazımsı yeşil renk alır. Fazla sülfat ayrıca yaşlı yapraklarda kırmızı mor beneklerin ortaya çıkmasına neden olur.



7.      Demir Fazlalığı:

Rhododendron simsii’de her ne kadar demir noksanlığı sık görülmekle birlikte, demirin aşırısı gelişmenin zayıflamasına, çiçek oluşumunun azalmasına, yaprak uçlarının ölmesine neden olur. Demir fazlalığı belirtileri fosfor noksanlığı belirtilerine benzerlik gösterir.



8.      Manganez Fazlalığı:

Manganez fazlalığı demir noksanlığına neden olur.



9.      Çinko Fazlalığı:

Fazla çinko bitkilerde önce kloroza, sonra ölüme neden olur.



10. Bakır Fazlalığı:

Fazla bakır demir klorozuna neden olur. ayırt edici nitelik olarak, bitki yaprakları önce açık yeşil, sonraları kahverengine döner. Daha sonra ölü benekler görülen yapraklar dökülür. Bakır fazlalığı ayrıca molibdenin alımını olumsuz yönde etkiler.



11. Bor Fazlalığı:

Yaprak kenarları kıvrılır ve ölür. İleri aşamada yaprakların iç kısmında nekrozlu benekler oluşur ve yapraklar aşağıdan yukarıya doğru bir yön izleyerek dökülür. Genç yapraklarda da şekil bozuklukları ve kloroz görülür. Çiçekler ise normalden küçük ve renkleri solgun olur.



12. Klor Fazlalığı:

Yaprak uçlarında ölme ve yaprak kenarlarında yanma, yaprak renginin kahverengi ile kırmızı kahverengi arasında değişmesi klor fazlalığının tipik bir belirtisidir.

İç mekan süs bitkilerinin tuz konsantrasyonuna duyarlılık açısından aralarında farklar bulunmaktadır. Tuza duyarlılık ile bitkilerin besin maddesi gereksinimleri arasında bir ilişki vardır. Besin maddelerine gereksinimi fazla olan bitkilerin tuza duyarlılıkları az, buna karşılık besin maddelerine gereksinimi az olan bitkilerin tuza duyarlılıkları fazladır. Bir kısım bitkilerin tuza duyarlılıkları ise orta derecededir.

HASTALIKLAR

FİZYOLOJİK HASTALIKLAR



KLOROZ (SARARMA)



Kloroz, yaprakların açık yeşilden sarıya değin değişen bir renk alması, kısaca “sararma”dır. Genel olarak sararma sürgün uçlarından geriye doğru ilerler. Yapraklarda damarlar arasında oluşur. Ancak damarlar yeşil renklerini uzun süre korurlar. İleri dönemde yaprağın tümü sararır ve kenarlardan başlayarak kururlar.

Anormal madde değişimi belirtisi olan klorozun başlıca nedenleri şunlardır:

-    Özellikle kışın saksı toprağının gereğinde fazla nemli tutulması (Ficus, Gardenia, Sansevieria)

-    Saksı toprağının çok kuru kalması

-    Saksı toprağının fazla miktarda kil içermesi nedeniyle yeterli bir havalanmaya olanak vermemesi,

-    Saksı değiştirmede geç kalınması dolayısıyla bitki köklerinin keçeleşmesi,

-    Azot, magnezyum, demir, mangan gibi besin maddelerinin noksanlıkları,

-    Kalsiyum (kireç), çinko, bakır, klor gibi besin maddelerinin fazlalıkları,

-    Bazı duyarlı bitkilerin doğrudan doğruya güneş ışığı alan yerlerde bulundurulması (Monstera, Saintpaulia)

-    Bitkinin bulundurulduğu yerin sıcaklığının çok yüksek olması,

-    Bitkinin kışın soğuk yerlerde muhafaza edilmesi (Asparagus, Gardenia).

-    Bitkinin özellikle kışın orantılı nemi çok düşük yerlerde bulundurulması (Ficus)

-    Bitkinin özellikle Sonbahar ve kış aylarında çok gölge yerlerde bulundurulması (Ficus, Philodendron)

-    Bazı bitkilerde dinlenme döneminin başlaması (Caladium Hippeastrum, Sinningia, Zantedeschia)



YAPRAK UÇ VE KENARLARINDA SARARMA VE KURUMALAR



Çoğu zaman bitkilerin yaprak uçlarında ve kenarlarında sarı, kahverengi lekeler ve daha sonra kurumalar görülür. Bunun başlıca nedenleri şöyle sıralanabilir:

-    Saksı toprağının veya bitkiye verilen suyun fazla miktarda kireç içermesi (Anthurium, Gardenia)

-    Bitkinin fazla klor içeren su ile sulanması (Cyperus).

-    Saksı toprağının çok kuru bırakılması (Microcoelum, Phoenix)

-    Bitkinin bulunduğu yerin havalandırılmaması,

-    Orantılı nemin düşük olması (Caladium, Cyperus, Sinningia).

-    Potasyum noksanlığı

-    Bitkinin yakıcı güneş ışığı altında bırakılması (Sansevieria).

-    Bitkinin yoğun gölge yerlerde bulundurulması (Pilea)



YAPRAKLARDA ŞİŞKİNLİK (ÖDEM)



Bu bozukluk özellikle Pelargonium peltatum ve Kalanchoe gibi bazı saksı bitkilerinde görülür. Diğer konukçular arasında Ficus, Hedera, Pelargonium zonale ve Pilea sayılabilir.

En belirgin simptomu (belirtisi) yaprakların alt yüzünde görülen toplu iğne başı büyüklüğünde kabarcıklar veya mantarlaşmış şişkinliklerdedir. Bazen yaprağın alt yüzünün tamamı etkilenebilir. Bitkinin gelişimi normal olup, sorun yalnızca Pazar kalitesini etkileyebilir. Ödem genellikle su alımının, su kaybını aştığı durumlarda ortaya çıkar ve özellikle yaprakların alt yüzündeki stomaların çevresinde ve için su ile dolu alanlar oluşur. Bu durum çoğu kez orantılı neve toprak sıcaklığının yüksek olduğu koşullarda ortaya çıkar. Kimi zaman yapraklara yapılan püskürtmeler veya çeşitli kalıntılar yaprak yüzeyindeki stomaları ve diğer gözenekleri etkili biçimde tıkayarak bu bozukluğa neden olabilirler. Zararlanan yaprak dokularına bazen Alternaria sp., Botrytis cinerea ve Yaş çürüklük bakterileri gibi ikincil hastalık etmenleri yerleşebilir.

Bu bozukluk, öncelikle yüksek orantılı nem ve yüksük toprak sıcaklığı gibi bozukluğa neden olan çevre koşullarını düzeltmekle önlenebilir. Etkilenen bitkiler hava akımına izin verecek yerlere konulmalı, sulama daha seyrek yapılmalıdır.



ALACA YAPRAKLARIN YEŞİLE DÖNMESİ



Alaca yapraklara sahip olan bazı süs bitkilerinin yapraklarının kimi zaman daha solgun bir görünüm aldığı ve alacalı kısımların giderek yeşil renge dönüştüğü görülür. Bunun başlıca nedenleri şöyle sıralanabilir.

-    Gereğinden çok azotlu gübre verilmesi (Dracaena, Vriesea)

-    Bitkilerin yoğun gölge yerlerde bulundurulması (Aspidistra Coleus, Hedera Rhaphidophora, Sansevieria, Tradescantia, Zebrina)

-    Bitkilerin çok aydınlık yerlerde bulundurulması (Dracaena, Vriesea)

-    Bitkilerin çok serin yerlerde bulundurulması (Dracaena)



YAPRAK DÖKÜLMESİ

İç mekân süs bitkilerinde yaprakların çoğu kez nekroz oluşmadan (yaprak dokular ölmeden) önce dökülmelerine yol açan başlıca nedenler şu şekilde sıralanabilir:

-    Kışın saksı toprağının çok nemli tutulması (Ficus, Hoya, Peperomia, Saintpaulia)

-    Çiçekli halde iken bitkiye çok su verilmesi (Poinsettia)

-    Saksı toprağının çok kuru bırakılması (Rhododendron)

-    Yeterli bir havalanmaya olanak vermeyen sıkışmış saksı toprağı,

-    Saksı değiştirme sırasında köklerin çok fazla budanması,

-    Temel besin maddelerinin (N,P,K) noksanlıkları

-    Kışın bitkilerin düşük sıcaklıklarda muhafaza edilmesi (Ficus, İmpatiens, Klanchoe)

-    Çiçekli halde iken bitkinin gereği kadar sıcak bir yerde bulundurulmaması (Poinsettia)

-    Ani sıcaklık değişmeleri (Codiaeum)

-    Bitkinin özellikle kışın orantılı nemi düşük yerlerde bulundurulması (Aphelandra, Coleus, Codiaeum, Dracaena, Ficus, Peperomia, Rhaphidophora)

-    Bitkinin hava akımında bırakılması (Fuchsia)

-    Havalandırma noksanlığı (Coleus, Ficus, Fuchsia)

-    Bitkinin kışın yoğun gölge yerlerde bulundurulması (Begonia rex)



TOMURCUK OLUŞMAMASI VEYA AÇILMAMASI



Bazı süs bitkilerinde vegetatif gelişmenin iyi olmasına karşın, çiçek tomurcuklarının oluşmadığı, açılmadığı veya bu durumların geciktiği görülür. Bunu başlıca nedenleri şöyle sıralanabilir.

-    Saksı toprağının kuru tutulması

-    Azot fazlalığı

-    Fosfor ve potasyum noksanlıkları

-    Yüksek sıcaklık (Cyclamen, Saintpaulis)

-    Düşük sıcaklık (İmpatiens)

-    Orantılı nemin düşük olması

-    Bitkinin doğrudan güneş ışığı altında bırakılması (Saintpaulia)

-    Bitkinin yoğun gölgede bırakılması

-    Bazı bitkilerde dinlenme döneminin geçirilmesi (Bougainvillea)



TOMURCUK DÖKÜLMESİ



Bazı koşullarda bitkilerde çiçek tomurcuklarının oluşmasına karşı açmadan döküldükleri görülür. Bunun başlıca nedenleri şöyle sıralanabilir:

-    Saksı toprağının çok nemli tutulması (Camellia, Fuchsia, Rhododendron)

-    Saksı toprağının kuru kalması (Rhododendron)

-    Azotça zengin gübreleme sonucu sağlanan hızlı gelişme,

-    Fosfor noksanlığı

-    Bazı bitkilerin doğrudan güneş ışığı altında bırakılması (Fuchsia)

-    Yüksek sıcaklık (Camellia)

-    Düşük sıcaklık

-    Ani sıcaklık değişmeleri (Camellia, Poinsettia)

-    Hava orantılı neminin düşüklüğü,

-    Tomurcukta olan bitkinin yerinin değiştirilmesi (Camellia)

-    Bitkinin hava cereyanında bırakılması (Fuchsia)

-    Yetersiz havalandırma (Oksijen azlığı)

-    Bitkinin çok gölge yerlerde bulundurulması (Camellia)







GELİŞME GERİLİĞİ



Bitkilerin genel gelişiminde duraklamaya yol açan başlıca nendeler şu şekilde sıralanabilir:

-    Bitkinin su isteklerinin sürekli olarak düşük oranda karşılanması

-    Bitki besin maddelerinin noksanlıkları

-    Saksı değiştirmede geç kalınması sonucu toprakta besin maddelerin yitirilmesi

-    Saksı değiştirmede geç kalınmasından dolayı bitki köklerinin tüm saksıyı kaplaması ve keçeleşmesi

-    Bitkinin uzun süre gerekenden düşük sıcaklıktaki yerlerde bulundurulması

-    Bitkinin bulundurulduğu yerde orantılı nemin çok düşük olması



DİĞER FİZYOLOJİK BOZUKLUKLAR



-    Bitkilerde uzun boğum dolayısıyla yapraklarının (Philodendron, Dhaphidophora) uzun yaprak saplarını (Monstera, Saintpaulia), dallanmayan uzun sürgünlerin (Asparagus), dar ve uzun yaprakların (Sansevieria) oluşmasının nedeni, özellikle Sonbahar ve kış aylarında çok gölge yerlerde bulundurulmamalıdır.

-    Yapraklarda sarımsı veya şeffaf renkte içeri doğru çökme gösteren lekelerin oluşmasının nedeni, bitkilerin güneşli pencere kenarlarında bulundurmasıdır. (Adiantum, Begonia, Nephrolepis, Platycerium, Saintpaula, Sinningia)

-    Yapraklarda koyu kahverengi lekeler oluşmasının nedeni yapraklara su püskürtüldüğünde güneş yapmasıdır.

-    Yapraklarda kızarmaya fosfor noksanlığı neden olabilmektedir. Bazı bitkilerin fazla güneşli yerlerde bulundurulması sonucu da yapraklarda kızarmaya rastlanır. (Zebrina)

-    Yaprakların aşağıya doğru sarkmalarının nedenleri, saksı toprağının kuru bırakılması, bitkilerin çok sıcak veya çok soğuk yerlerde bulundurulması veya kök zararlanmalarıdır.

-    Genç sürgünlerde görülen kurumaların nedenleri, kışın bitkileri çok su verilmesi (Hoya), saksı toprağının çok kuru bırakılması veya orantılı nemi çok düşük yerlerde bulundurulmalardır. (Asparagus)

-    Çiçek renginde görülen bozukluğun nedenleri, bitkinin elverişsiz çevre koşullarında bulundurulması (söz gelişi, Primula’nın çok sıcak yerlerde bırakılması) ve temel maddelerinin (N, P ve K) noksanlığıdır.

-    Çiçek saplarının kısa kalmasının nedenleri, saksı toprağının çok nemli tutulması veya çok kuru bırakılması, temel besin maddelerinin noksanlığı, saksı değiştirmede geç kalınması, kuvvetli sıcaklık değişmeleri, düşük sıcaklı, çiçek sapı gelişimi sırasında sıcaklığın düşük olması, dinlenme döneminde bitkiye fazla su verilmesi veya çok sıcak ve aydınlık yerlerde bulundurulmasıdır.
Bitkilerde görülen kök ve gövde çürüklerinin nedeni genellikle kışın saksı toprağının gereğinden çok nemli tutulması (fazla sulama)dır. (Adiantum, Agave, Citrus, Gasteria, Hoya, Rhaphidophora, Saintpaulia, Sansevieria)